23 Mart 2019 Cumartesi günü Söyleşi Yapılmıştır.



24 Mart 2019 , Pazar

Kumpas davalarını tekrar gündeme getirmek, bu konuda toplumsal hafızayı canlı tutmak, davalar ve kumpasçıların yargılanmalarıyla ilgili son gelişmeleri katılımcılar, basın ve kamuoyu ile paylaşmak, bu çerçevede kumpasçıların yargılanmaları için kamuoyu baskısı oluşturmak amacıyla bir dizi söyleşi planlanmıştır.

Söyleşilerin 14'üncüsü ve sonuncusu 23 Mart 2019 Cumartesi günü yapılmış, TESUD Genel Merkezi'nde düzenlenen söyleşide, 3 Temmuz Şike Kumpası gazeteci Aytunç Erkin tarafından anlatılmıştır.

Söyleşi her zamanki gibi KUMPASDER Başkanı Ahmet Tatar'ın konuşması ile açıldı. Tatar, "Bugün burası sarı - lacivert" diye başladığı konuşmasında, "Her ne kadar kendim Beşiktaşlı olsam da Fenerbahçeli kardeşim Ali'nin sarı lacivertli kravatını takarak buraya geldim" dedi. O dönem Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın kumpasa direnişin sembollerinden biri olduğunu belirten Tatar, gösterilen direnişin FB'yi aştığını, bir sivil kurumun sergilediği bu direnişle aslında Türkiye'de kurumların öyle zayıf, çürük olmadığının da kanıtlandığını sözlerine ekledi.

Gazeteci Aytunç Erkin ise 3 Temmuz olayının bütün kumpas zincirlerinin bir parçası olduğunun altını çizerek başladığı konuşmasında sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu olay FB'yi de çok aşan bir olaydır. FETÖ'nün ilk yenildiği dava olması nedeniyle de çok önemlidir. Belki FB'li olduğum için bu dava ile ilgilendiğim düşünülebilir, ama asıl neden gazeteci oluşum ve bu olayın da bir kumpas olduğunu anlamamdır.

Neden GS veya BJK değil de FB diye sorulabilir. Hemen şunu belirtmek isterim ki, pek çok kişi ve kurum o dönem pek revaçta olan Türkçe Olimpiyatları'na bütün kapıları ardına kadar açarken Başkan Aziz Yıldırım Fenerbahçe'nin kapılarını cemaate hiç açmamış, hatta Gülen cemaatine soğuk olduğunu her vesileyle belirtmişti. Ayrıca Fenerbahçe hem ekonomik anlamda büyük bir güç hem de taraftarları itibariyle de büyük bir kitlesel güçtü. Burayı ele geçirmek cemaat için tabii ki önemliydi. Aslında Fethullah Gülen futboldan nefret eden biriydi. Bir zamanlar en yakınındaki kişilerden biri olan Nurettin Veren'le sabahın erken saatlerinde maç kuyruğunda bekleyen insanları görünce 'yahu bu insanları sabah namazına çağırsak gelmezler, ama bir maç için sabah saatin 6'sında kuyruğa gelip giriyorlar' diye konuştuktan sonra futbol taraftarlarının önemini fark etmiş ve futbol kulüplerini kullanarak toplumun kılcal damarlarına kadar girebileceğini düşünmüştü."

Yazdığı "Sarı Lacivert Öfkeli Adam: Aziz Yıldırım" adlı kitabının bir futbol kitabı olmadığını, Fenerbahçe'ye düzenlenen kumpası anlattığını, Aziz Yıldırım'ın da o kitabı yazıldıktan sonra gördüğünü söyleyen Erkin, taraftarların Şükrü Saraçoğlu stadına astıkları "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" afişi 29 Mart 2009 tarihli Taraf gazetesinde "Ergenekon Fenerbahçe'de" manşetiyle verilince Fenerbahçe'ye operasyon düzenleneceğini anladıklarını belirtti.

Aslında Fenerbahçe'ye ilk kumpasın 2004 yılında düzenlenmek istendiğini, ancak Hanefi Avcı'nın olayı görüp bunu engellediğini belirten Erkin, daha sonra 2008 yılında Ramazan Akyürek zamanında Aziz Yıldırım'ın - ne alâkası varsa- İBDA-C üzerinden dinlenmeye başlandığını, sonra da Yıldırım'ın en yakın arkadaşı Emin Arslan'ın dinlemeye alındığını söyledi.

Fenerbahçe'ye karşı düzenlenen 3 Temmuz 2011'deki operasyon sonrasında taraftarların toplanıp yürüyüş yapması, o yürüyüşte Fethullah Gülen aleyhinde sloganlar atılmasının o günkü koşullarda herkesin yapamayacağı bir iş olduğunu vurgulayan Erkin, "İşte bu tarih kırılma noktası oldu... O tarihten sonra insanlar örgütlü biçimde direnmeye başladı" dedi. Erkin, ayrıca, Aziz Yıldırım'ın gözaltına alınması ve Metris'e gitmesi sürecinde "ne şikesi kardeşim, memleket elden gidiyor" diye yaptığı konuşmanın da direniş üzerinde çok etkili olduğunu ekledi.

"Bugün Yargıtay 4 yıldır Fenerbahçe dosyası ile ilgili bir karar vermedi. Ne oluyor bilmiyoruz" diyen Erkin, Isparta'da ele geçirilen bilgilerden hazırlanan çok önemli bir dosyanın kaybedildiğine de dikkat çekti.

Konuşmasının sonlarında "Her davanın bir kara kutusu var. Onlar hâlâ konuşmadılar, konuşsalar önemli bilgilerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Örneğin o ihbar mektupları nereden çıktı, nerede düzenlendi, hazırlanmasında kimler rol aldı vs., bunları anlatacak kişiler artık ortaya çıkmalıdır. Bu konuda konuşmayan herkes -en azından- vicdanen suçludur" diyerek söyleşisini tamamladı.

Erkin'in anlattıkları üzerinde söz alan Mustafa Önsel, Fenerbahçe'ye karşı düzenlenen bu olayın "şike davası" olarak anılmasının doğru olmayacağını, bunun "şike kumpası" olarak adlandırılması ve öyle anılması gerektiğini ifade etti. Hem bir Trabzonlu hem de Trabzonsporlu olarak FETÖ'ye karşı amansızca mücadele eden Aziz Yıldırım'ı büyük bir takdirle andığını vurguladı.

Söyleşinin son bölümünde salonda bulunan Emin Şirin söz alarak, "Ben Galatasaraylıyım, ama FB'nin direnişini hayranlıkla izledim. Ne yazık ki bizim camiada çok önemli kişilerin cemaatle yakın ilişkileri olduğunu düşünüyorum" dedi ve bugün iktidarla Gülen cemaatinin hâlâ boşanamadıklarına dikkati çekti.